3 Nisan 2015 Cuma

Kolumna Vertabralis

3 gün önce – MS 2015, Mart ayının otuzbiri

Tahammül edemiyorum.
Ben ki nefret nedir bilmem,
artık dayanamıyorum.
Fosil kokusu sarmış her tarafımı.
Kusmuk ve çürümüşlük de ekleniyor, midem bulanıyor.
Her bir omurum ağrıyor.
Ciğerlerim acıyor.
Canım yanıyor.
Bıktım.

Beni ezen bu postallarınızdan usandım.
Kulaklarımda yankılanan sözcüklerinizi anlayamıyorum. 
Beynim karıncalanıyor.
Başımın ağrısı geçmek bilmiyor.
Işık üretmek için etrafa saçtığınız garip makinaların uğultusu tırmalıyor içimi.
Darbuka sesi klarnete karışıyor.

Tükendim artık.

2,700 yıl önce – MÖ 677

İki bacaklı dik duranlar.
Hoşgeldiniz.
Hades’ten korkun,
ki ben onu tanırım.
Körler şehrinin karşısına yerleşin.
Beni rahatsız etmeyin.

1,900 yıl önce – MS 70

Tufandan arda kalanların torunlarınin torunları.
Sandaletli uğursuzlara boyun eğdiniz.
Kovuldunuz yine.
Dağıtıldınız.
Ama toplanacaksınız size vaat edilen yerde.
Zamanı gelince,
belki.

1,700 yıl önce – MS 313, Haziran ayı

Konstantin derler, size hükmedendir.
Ferman onundur.
Dedi “Tanrı bir tanedir, ama üç tanedir.”
“Hepsi de birdir.”
Öncekinin devamıdır, aynısıdır.
Biri eskidir,
diğeri yeni.
Kitaptır, ahiddir,
mukaddestir.
Hades öldü.
Zeus öldü.
Ben varım.
Tanrının oğlunun,
ki o da kendisidir,
yolundan ayrılmayın sakın, geri gelecektir.

1,400 yıl önce – MS 610, Ramazan ayının yirmiyedisi

Geldi.
Son haberciye de haber geldi.
“Oku” dedi.
“Tekim” dedi.
“Bağışlarım” dedi.
Duydum.
Siz de duyun.
Duymaz iseniz topraklar ıslanacak kanınızla.

562 yıl önce – MS 1453, Mayıs ayının yirmidokuzu

Topraklar ıslandı kanlarıyla.
Sen ki, Sultan Mehmet Han’sın,
ihsan edip rahiplere buyurdun:
“Korkusuzca ibadet edin,
Korkusuzca ikamet edin.”
Yamacıma yerleşin,
karşı kıyıya.
“Pera”ya.
Zamanıdır bana yaklaşmanın.

425 yıl önce – MS 1491

Ben saldım kara belayı üzerinize,
hemi de defalarca.
Gelin diye.
Önce ölülerinizi getirdiniz,
mezarlarla doldu gönlüm.
Yeter bağrıma gömdüğünüz cesetler.
Bağlar, otlaklar, avlaklar dönüşsün artık saraylara.
Fransuva Sarayına,
İngiliz Sarayına.
Kondurun Acemioğlanlar Kışlasını tam göbeğime.
Sultanlar Sultanı,
Hakanlar Hakanı,
Hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi,
nice memleketlerin, nice diyarın sultanı ve padişahı,
Sultan Süleyman Han’ın dedesi Bayezıd Han,
tekkenin de zamanıdır.
Ney sesi ne sestir.

Galata Mevlevidir.

“Ağladım her yerde, hep ah eyledim.
Gördüğüm her kul için ‘dostum’ dedim.
Herkesin zannında dost oldum amma,
kimse talip olmadı esrarıma.”

355 yıl önce – MS 1660

O ne koku!
O ne acı!
Yandım,
Estambol yandı.
Dışım yandı amma içime değdi koru.

Artık doluyum.
Karşılıklı yükseliyor ihtişam.
Galatanın Sarayına doğru, Ceneviz elçisinin evi, Hollanda Sefareti,
Fransiskenin ve Terra Saintin kilisesi, Sinyaro Sinagogu,
tek tek yaz gördüklerini ey Eremya Çelebi.
Yaz ki okunsun.
Okunsun ki anlaşılsın,
bilinsin.

176 yıl önce – MS 1839, kasım ayının üçü

Yine duydum, ta Gülhane’den geldi sesi.
Hatt-ı Şerif ilan olunmuş.
“Tanzimat” derler.
Açılın paşalar, beyler,
bekliyorum sizleri.
Frenk usülü ne hoştur.
Benim gönlüm serhoştur.
“La Belle Epoque” derler, Paris’e göndermedir.
Servet, zenginlik, ihtişam.
Koşun atları tramvaylara.
Heryerde musiki, heryerde eğlence, heryerde saadet
Aman ne renkli!
Toprağa akıtın şarapları,
benim bağlarımdan topladığınız üzümlerden yaptığınız şarapları,
mest olalım hep beraber.

98 yıl önce – MS 1917, Ekim ayı

Esir alındı kentiniz, siz de geliniz.
Benim bağrım açık herkese,
benzemese de şehrinize,
burada esir değilsiniz.
Beyazsınız.
Russunuz.
Güzelsiniz.
Yuva yıkarsınız.
“Haraşo”sunuz.
Devam etsin ihtişam,
şimdi de Rus lokalleriyle.
Borç çorbası koksun etraf.
  
Mutluyum hiç olmadığım kadar.
Ben varım.
Yaşıyorum.
İlk kez.


60 yıl önce – MS 1955, Eylül ayının sekizi

Nasıl kapkara bir sabah bu sabah.
Bir yüzyıl süren alemin arkasından başıma saplanan ağrı geçmez mi?
Üstüm örtülü, Frenk diyarından gelmiş nice kumaşlarla.
Ama üşüyorum.
Çok üşüyorum.
Islanmış o güzelim ipekler, kanla,
aynı Tanrı’nın buyruğuna,
kendince sadık insanların,
rengi aynı,
tadı aynı,
kokusu aynı kanıyla.

Gitmeyin bre.
Ben sizi çok bekledim.
Gitmeyin.
Rum'um,
Gitme.
Yahudi'm,
Biliyorum ki sana vaad edilenin zamanı geldi.
Ama sen de gitme,
ben seni hep sevdim,
 kucakladım.
Gitme.
Bırakmayın buraları.
Dönmesin batakhaneye.
Açgözlü,
 doymak bilmeyen,
 hırslarına yenikler gelmesin.
Lümpenler yerleşmesin,
 sayısız kahvehane,
 aşhane
ve
batakhaneye.

Gitmeyin bre.



Yarın

Ben,
ki bana “Cadde-i Kebir” derler,
“Grande Rue de Pera” derler,
“İstiklal Caddesi” derler, 

aslında,

“Kolumna Vertabralis”im.

Omurgayım ben.
Yaradanın omurgası.

Nuh’un gemisinin omurgası.

Ben varım.
Hep vardım.
Hep var olacağım.
Ben zamansızım.
Ben mekansızım.

Çürüyen cesetlerinizin üzerinde yükseleceğim.
Size tufan geliyor yine.
Bu kez kurtarmayacağım.
Hakkınız doldu,
bağışlanmayacaksınız.


Yok olacaksınız...