27 Mart 2015 Cuma

Mektubumun ucu yanık...




Canımdan çok sevdiğim, varlık sebebim, Bülent’im,

Benden hiçbir zaman haz etmedin, biliyorum. Bana hiçbir zaman değer vermedin, onu da biliyorum. Ama son üç yıldır, hayatında hiç olmamışım gibi davranıyorsun ya, işte ben ona içerliyorum. O yüzden oturup, sana bu mektubu yazmaya karar verdim. Yazdıklarımı bir oku, eğer senin hayatında bahsi bile geçmeyecek kadar değersiz olduğumu düşünüyorsan hala, inan seni bir daha rahatsız etmeyeceğim.

Senin benim varlığımın farkına varman üniversiteye başladığın sene olsa da, hayatının ilk onsekiz yılını çok iyi biliyorum. Ama o kısım çok önemli değil. Sonrasında yaşadıklarımız benim açımdan daha kıymetli.

Kantindeydin. Kafanda o dönemde Teknik Üniversite’de hiçbir öğrencinin giymediği fötr şapkan, ağzında kısa Camel, rıfkı almaza dönüyordunuz ki beni farkettin. İlk şaşkınlığın dün gibi aklımda. Sana kendimi göstermenin zamanı geldiği için çok heyecanlıydım. O gün benim doğumgünümdü. Şişelerce bira tükettik birlikte. Gece uykusuz gözlerinden, biraz da alkolün etkisiyle dökülen yaşlar hep benim marifetimdi.

Tam dört yıl görüşmedik. Sen okulunu bitirdiğin günün akşamında bovling oynarken tanıştığın İngiliz adamların fabrikasında çalışmaya başladığında, aklında sadece kariyerin vardı. Altı ay sonra kendimi hatırlatmanın zamanı geldi diye düşündüm. Çınar otelin saunasında çıktım karşına. Unutulmaz bir üç hafta geçirdik seninle. En uzun ve en tatlı birlikteliğimizdi. Ne evde, ne de işte seni hiç yalnız bırakmadım. Patron müdürünü işten atıp, seni kesimhane ve modelhanede çalışan yüzelli kişinin başına geçirdiğinde de yanındaydım. Ama her buluşmamız gibi bu da senin için  mutlu, benim için hüsran dolu sona erdi.

Evlendiğin gün de aklımdan hiç çıkmıyor. Sıcak bir yaz akşamı, yeşillikler içerisinde bir bahçe, çello ve kemandan yükselen o tatlı melodi. Tüm sevdiklerin ve ben yanındayız. Pachelbel Canon eşliğinde kolunda Işıl ile yürümeye başladığında beni fark etmeni çok istedim ama yapamadım. Seni, sana kendimi hissettirmekten imtina edecek kadar çok seviyorum Bülent.

Beraber çıktığımız tüm yolculukların bende ayrı bir hatırası var. Los Angeles unutulmazdı. Uçakta hiç konuşmadık ama otele varır varmaz küveti doldurup benimle beraber içine girdiğin an anladım aslında birlikteliğimizin acı ve tatlı anlarını sadece benim arzulamadığımı. Romanya’da, Çeşme’de, Hong Kong’ta, Yeni Delhi’de yanında sadece ben vardım. Hele o Cunda tatili. Üç gün boyunca yataktan çıkmadık.

Bazen de sen istedin benim gelmemi. Askerdeyken mesela. Çok sıkılmıştın. Yirmisekiz gün sana yirmisekiz ay gibi gelmişti, İzmir’in buz gibi Gaziemir tepelerinde. Yine soğuk bir gecede bana gel dedin. Yıldızlar nasıl da parlaktı o gece. Gündüzden ıslanmış toprağa uzanmış gökyüzünü seyrederken, “keşke” dedin, “gelse de beni bu işkenceden kurtarsa”. Geldim. Ne zaman çağırsan geldim. Son haftan sayemde sıcacık bir yatakta benimle beraber geçti.

Varlığımı hep hissettin. Hissettiğinde nefret ettin ama görünce hep mutlu oldun.

Yanında, sağında, solunda, yatağında, bazen seni ağlattım, ter içinde bıraktım, sarhoş ettim, başını döndürdüm, içini acıttım. Ama beni her gördüğünde acıların diniverdi birdenbire.

Ama şimdi…

Şimdi sanki ben hiç olmamışım gibi umarsız bir şekilde devam ediyorsun hayatına. Sanki beni hiç görmemişsin gibi. Sanki hiç buluşmamışız, kavuşmamışız gibi. Halbuki tam ellidört kez buluştuk. Evet, sayıyorum her buluşmamızı, hepsinin derin izi var bende. Bazıları birkaç saat, en uzunu üç hafta sürdü. Görmesen de, varlığına ya da doğruluğuna inandığın bir çok şey olduğunu biliyorum. Beni hissetmediğinde umursamamanı bu yüzden kabullenemiyorum.

Ben seninle nefes alıp veriyorum, ne olur beni ihmal etme artık. Biliyorum beni özlediğini.

Hem bunu sana sadece ben söylemiyorum. Ender Bey’in tavsiyesini de unuttun. Arada bir mutlaka benim ne durumda olduğumu merak etmen gerekiyor.

Hazır Maçka’dasın, kapıdan çıkıp sağa saparsan ikiyüz metre sonra Elif’in muayenehanesi var. Kesin ordadır. Bir film çektirsen beni göreceksin.

Hasretle öpüyorum yanaklarından.

Biricik böbrek taşın

Kalsiyum Oksalat


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder